23 Eylül 2008 Salı

Mavinin ve Hüznün Bir Hikayesi

Havada asılı kalmış karamsar bir sessizlik
Ateş almaya dahi oynamayan dudaklar
Kime yöneldiği belirsiz bir gürültü
Çok insanın neden olduğu bir yalnızlık hissi
Yalnız kalmayı da sevmiyorum, seni de.
*
Kendi kafasında fazla büyümüş insancıklar
En çok reddettiğinden insan en çok korkar
Yanlış yola sapmış pek çok yoğun ilgi
Sadece görmemek için kaçır gözlerini
Mecbur değilsin istemediklerinden
*
Tek noktada sabit, ürkek?, saplantılı bakışlar
Kim karanlıkta aradığı gözlerinin?
Kaç, git, yalnız bırak ki
İçinde konuşlanan sis bulutu dağılsın
Bırak parlasın kaçak gözbebeklerin.
*
Sırtı dönük demek kör demek değil ya
Sen ardında saklanırken hep bunu biliyordu
Şimdi geri dönmek gerekirken saate
Sürüyerek ayaklarını çök eski sandalyeye
Bir yudum al ki, dünya dönmeye başlasın
*
Köpek gibi takip etmek isteyedur sen
Bir dost onu alan, bir ne seni alıkoyan
Aynaya bakma fırsatın oldu mu hiç bir an
Bir neden daha bul gelmesin diye
Tanıştığına memnun oldun. Mu?
*
Dik gözlerini iğne iplikle neşeli kostümüne
Ya sen kaç kez nefret edildin?
Sinyallere bir cevap, yok yaşam belirtisi
Bir umut ışığı, bir dolu su
Ve içine bir bir düşen hayaller
*
Bilmem hiç söylediler mi ama çok güzel gözlerin var.
*
Bir yazım geçti tavan arasında
Hamam böceği gibi tepindim kağıtlar arasında
Evet, ikiyüzlülüğün anlamını bilmiyorum
Çünkü değilim, bilmezsin, ama ben...
Ne şairim, ne deliyim, yalnız ölüyüm bugün.
*
Bütün bir yaz bunu düşünüp durdum
Yazılar yazıp sakladım hepsini
Bir beceriksizlik içinde sakladıklarım gibi
Şimdi sapır sapır dökülürken hepsi
Ben bu gece mürekkep ve kan kaybediyorum
*
Zaman en iyi ilaçmış, sandım
Zaman sanki gerçekten de varmış, sandım
Pek çok hata yaptım, pek çok kez yanıldım
Özür diledim fakat kabul etmedin
Yorgun düştüm çabalamaktan ve düştüm.
*
Başka bir yaştan yeni bir hayat umdum
Tam her şey değişti derken, düştüm
Karasevdanın en ıssız kuytularına doğru
Fark etmek upuzun sürdü
Zaten bir yararı da artık yoktu
*
İzledim seni göremeyeceğin kadar uzaklardan
Yanımdayken açıp gözlerimi bakmaya korktum
Tek söz edemedim, sözümde duramadım
Bir yangın çıkartamaya çalışırken
Betonun yanmayacağıydı unuttuğum.
*
Ya hiç anlamadın ya umursamadın
Becerememek fırsat varken ellerimde
Kaçtığım neydi ki kendi gururum hariç
İzledim seni başkasını yapamadığım için
Gözkapaklarımı dikmek şimdilik bana yeter
*
Uzaklaşmak, çok çok uzaklara gitmek
O kadar uzak ki, Tanrı bile bulamayacak
Ya da biz aramayacağız bir tanrı
Teist bir kafa olmayacak
Kendinden kaçarak nihaî sona yaklaşmak
*
Uyku namına tek şey de beşinci çeyreğe atmış kendini
Geceler hiç bu kadar gündüze benzememişti
Hiç uyanmamak üzere inanmak bir yalana
Ben sendelerken, sen kıyıya vardın
Uçurumsa ancak senin kadar bencildi
*
Gülüş ve unutuş, derdi Kundera
My life has reached its darkest era
*
Yemek yerken, içerken, sızarken
Uyumazken ve uyanamazken
Suratında o en neşeli masken
Kızarken sen, ben sakinim her şeye rağmen
Yüzüne tükürmek istiyorum aam bakamıyorum yüzüne.
*
Dünya dönerken kendimi ayakta tutamadım
Sonbahara ağladım en çok, o da düşüktü
Ben kendimi bile hayatta tutamadım
Ama başkasının ellerini tuttum düşerken
Kuratardım benimki hariç tüm hayatları
*
Kimini kan tutar, beni dünya tuttu
Görse Tanrı'nın gözleri yaşarırdı
Ziyaretçim olan küçük siyah meleği
Ben hayal görmüyorum, görmüyormuş gibi yapıyorum
Kendimden korkumdan kırmam kanatlarını
*
Your heart is our of reach
Your soul remains untouched
Your eyes can make me bleached
They make me turn blue
And then knives make me bleed
*
Kulaklarım çok keskin, duvarlar çok şeffaftı.
Jilet daha keskindir ama bıçak daha çok acıtır
Ve jilet kalleşken, bıçak fazla cesurdur
Duymazdan geldiğim sözleri etime kazıdım.
Unutmamak için kıyısında dolaştığım sonsuza kadar
*
Küçümseyen gözlerini sil üzerimden
Peki ya sen biliyor musun kim olduğunu?
*
Kendime bir kanıtım var, yarı hayvan, yarı tanrı
Antik, gene de etik değil, lanetlenmiş zihnimde
Gerçekten inanıyor muydum, ne kadar ardındaydım
Düşünüyor muydum yoksa konuşuyor muydum?
Kanıt orada, kutsal acının kökeninde.

Hiç yorum yok: