24 Eylül 2008 Çarşamba

Öze Dönük Şiddet

Öldürmek istediğini öldüremediğinde içine dönmesidir insanın, kendine yönelik şiddet. Bastırılmış duygular -ya şiddet bir içgüdü müdür?- ve ifade edilemeyenlerin patlaması ve eline yüzüne bulaşmasıdır.
Kendi kendinden nefret veya başkalarına duyulan öfkenin sıkışmasıdır, sıkışıp insanın yüreğini daraltması. Çivinin çiviyi söktüğü gibi, daha büyük acının da acının tedavisi olmasından kaynaklanır.
Nerede okuduğumu hatırlayamasam da, kendisine şiddet uygulayan bir mahkûma sorulduğuna verdiği cevap aydınlatıcıdır: “o kadar acı çekiyordum ki...” acısını dindirmek için acıtmıştır kendisini mahkûm. Demek odur ki, mühim olan acı falan değildir, kimden geldiğidir onun.
Kendini sevmeyen ölürmüş, derler; bu kadar sevdiğimiz kendimize edilen işkencenin cezasız kalması mı diğer kendiyi bu kadar öfkelendiren ve bıçağa sevk eden? Kime saplamak isteyip beceremediğimiz bıçağın ucunu kendimize çeviriyoruz ya da?
Kişiye yönelik şiddetten daha hazin olan bu tür, birilerin intikam almak içindir fakat kimden? Kaynaktan değil görüldüğü üzere; savunmada yetersiz kalmış rezistanstan. Şiddet güdüsüyle yaratılmamıştır insan, öğrenmiştir onu. İşte bu intikam arzusu, derimizi yüzmekte; doğum esnasında veya öncesinde oluşan bir kısa devre değil.

2007

Hiç yorum yok: